YOKSUNLUK YOKSUN YOK…

Standard

Meryem ana bir oğlan doğurdu
Âdemoğullarından bir oğlan
Meryem ana bundan ötürü güzel bütün suretlerinde…

N.Hikmet

Bir çocuktan yoksun olmak kimi zaman hayatın anlamsızca geçip gideceği endişesini yavaş yavaş sızdırır insanın içine. Bu endişe kalbiniz vucüdünuza kan pompaladıkça beraberinde belki hiç dillenmeyecek sorularla beraber tüm hücrelerinize kadar yayılır. Ya hiç çocuğum olmazsa…Ya hiç kimseye bakmadığı ve bakamayacağı gibi bana bakan biri olmazsa yanımda ömrüm boyunca. …Hiç kimsenin hiç bir zaman benim varlığıma ihtiyacı olmazsa hiç!..Ve ben bir gün öldüğümde hiç kimse benim üzüldüğüme, öfkelendiğime, sevinçten zıpladığıma, ağladığıma, şaşırdığıma, aşık olduğuma, çıldırdığıma, özlediğime, bunaldığıma, mutlu olduğuma, acı çektiğime, karşı koyduğuma, zorlandığıma, pes ettiğime ve direndiğime tanıklık etmemiş olursa… Yıkılması mümkün olmayan bir bağla bağlanamayıp bir başkasına ve bitmesi mümkün olmayan bir aşkla ruhumu doyuramadan ölürsem… Hiç kimse tanık olmazsa benim yaşadığıma… Yaşadığım hayatın hiçbir anlamı olmazsa…Hiçlik; belki de asıl mesele bu.

Hayatın anlamının ne olduğunu ne biliyorum ne de bunu bulmanın derdindeyim. Fakat hayata anlam yüklemeye çalışmanın tüm insanlığın ortak gayesi olduğunu görmek zor değil elbette.  Hayatın sürekliliğinin ölümle kesintiye uğrayacağını bilmek bu hayatın anlamını arama, ya da hayata bir anlam yükleme telaşını insanoğlunun başına saran belki de. Ölümle gelen hiçliğe ancak geride bırakılanlarla meydan okunabileceğini de keşfeden yine insanoğlu. Geride bırakılan ve yaşanmışlığın ispatı olan kimi zaman bir tapınak, bir anıt, bir heykel, bir roman, bir senfoni olabilir. Çoğu zaman da sadece genlerimizi işin içine katarak ürettiğimiz çocuk. Sanatçıların eserlerine ‘onlar benim çocuklarım’ demelerini anlamak hiç zor değil böyle düşününce. Eserleri onların var olduğunun bir kanıtı. Ürettiklerinin, bir ürün yarattıklarının ispatı.  Ah! insanın tek derdi kendini anlatmak, hatırlanmak, ve unutulmamak aslında. Dünya çapında tanınmasını sağlayacak –ve O’na ölümsüzlüğü tatdıracak- yeteneklerle donanmamışsa insan, bunun en kolay yolu kendi dünyasını yaratmak. İnsanın asıl derdi kendi genlerini taşıyan çocuklarla kendi dünyasını yaratmak, ve bu dünya sayesinde ölümsüz olmak ve hiçliğe karşı koymak. Benim genlerimi taşıyan bir başka insandan daha kalıcı bir iz bırakabilir miyim bu dünyada?

Var olmanın karşılığı hiçlik, yaşamın karşığılı ölüm iken bir kadın için anne olmanın karşıt durumu nedir? Evli ya da bekar, boşanmış ya da dul kalmış olabilirsiniz, birinin evladı olabilirsiniz, öksüz ve ya yetim olabilirsiniz, ya da ana babanız belli değilse bir piçsiniz. Peki çocuğunuz yoksa nesiniz? Çocuksuz olmak, bir çocuktan yoksun olmak, anne olmamış olmak ne ile tanımlanabilir?

Bir çocuktan yoksun olmak sadece varlık olarak bir canlıyı kendi bedenin içinde büyütmekten, onu beslemekten ve sana bağımlı olduğunu bilmekten yoksun olmaktan ibaret değil. Bu hem kişisel bir yoksunluk; anne olma sürecinin fiziksel ve duygusal değişimlerini tecrübe etmemiş olmaktan; hem de annelik statüsüne erişememiş olmaktan kaynaklı toplumsal bir yoksunluk.  Anne olmak istediğiniz halde olmadığınız –olamadığınız- için siz kendinizi eksik hissetseniz de bununla başa çıkmanın yollarını bulmak zor değildir. Ancak zaten kadın olduğunuz için kendinizi her alanda iki defa ispat etmek durumunda olduğunuz  bir toplumda yaşıyorsanız doğuramamış  olduğunuz için kadınlığınız da sorgulanmaktadır. Daha az kadınsınızdır. Anneliğin kutsal kasesinden o şarabı içmediğiniz içindir ki siz bu kadar soğukkanlı olabilirsiniz, bu kadar acımasız, öfkeli, başarılı, meşgul, mesafeli, modern, özgür, boş vakit sahibi, hayatın tadını çıkaran….ama bir de anne olmadığınız için ‘gerçek’ hayatın ne olduğunu bilememe gibi bir durum var ki aslında o tadını çıkardığınız hayat da pek gerçek değil… Anneliğin ne olduğunu bilmemekle suçlanırsınız,  hep birşeyleri anne olunca anlayacağınız söylenir, çocuk sahibi olmak istediğiniz için yeteri kadar çağdaş olmadığınızın ya da ne kadar da geleneksel olduğunuzun düşünüldüğünü hissedersiniz. Anne olmuş, olmak üzere yada olması sizden daha muhtemel olan kadınlar arasındayken bir türlü şifresini çözemediğiniz bir dil konuşulur yanınızda. Ah! tanıdık bir çok şey var elbette kulağınıza çalınanlar arasında ama bir çocuk doktoru, psikoloğu, gelişim ya da beslenme uzmanı yahut  bir öğretmen de olsanız bir anne olmadığınıza göre söyledikleriniz –eğer cürret edebilirseniz tabi- ‘’çocuktan yoksun bir kadının bir çocuk hakkında bilebilecekleri’’ skalasına vurulmadan asla dinlenmez. İşin aslı hiçbir zaman sizin bildiğiniz gibi değildir ve buna itiraz edemezsiniz. Çünkü elbette işin aslını bilemezsiniz. Bir kez daha çocuğu olmayan ve bu yüzden eksik bir kadınsınız.  Sizin genleriniz bir başka insan tarafından taşınmak üzere seçilmemiştir. Seçilmediğinize göre sizin için yaşamın sonsuz devamlılığı da söz konusu değildir.

Bir çocuktan yoksun olmak sadece anneliği tadamamış olmakla sınırlı kişisel ve duygusal bir yoksunluk değil aynı zamanda –ve ironik bir şekilde- taşınması oldukça zor sosyal bir yüktür. Ve yazının başından beri aklınızdan geçeni doğrulamak adına elbette bu yazıyı yazan çocuktan yoksun bir kadındır.